20 Mayıs 2015 Çarşamba

Nasıl Kişisel Marka Olunmaz?



Marka olmak artık çok kolaymış gibi görünse de aslında marka olmak, kişinin en uzun ve en önemli yolculuğu.. Bu sene yüksek lisans eğitimimi tamamlayacağım ve tezim Kişisel Markalama Süreci üzerine, bu konuya yoğun bir ilgi duyduğum için özellikle konu üzerinde uzmanlaşmak istedim. Ancak gelin görün ki, olay kitaplarda anlatıldığı ve de öğretildiği gibi değil.. Böyle olduğunu da yardımlarını ve rehberliğini esirgemeyen, bana sabır gösteren çok değerli bir insan tarafından öğrendim, öğrenmeye de devam ediyorum.

Öncelikle kendi tezimi çürütecek şekilde ilerleyeceğim için, ufak bir anektodla konuya giriş yapmak istiyorum. Bu arada kendi tezimi teslim ettikten sonra, anahatlarıyla burada da yer vereceğim..

Anaokulundan başlayarak kalıplara sıkıştırılmaya çalışılmam, yaramazlık yapıyorum diye her Allah'ın günü cezaya bırakılmam, kurallara uymuyorum diye yaramaz ve "arkadaşlarını baştan çıkarıyor" olarak etiketlenmem, hayatımın ve hatta kendimin özüne indirilmiş en büyük darbedir anaokulu yıllarım sayın ve çok sevgili okuyucular..  Heba edilen, çocukluğumdan çalınan koskoca 2 sene!

Daha dışa dönük bir çocukluk yaşamama rağmen, hayatımın uzun bir dönemini içimdeki o küçük çocuğu bastırmama sebep olan, sessiz sakin hatta hiç konuşmayan ve hatta bu nedenle çokça yanlış anlaşılan, duygularını ifade edemeyen, gösteremeyen biri olarak sürdürmemi sağladığınız için de teşekkürü bir borç bilirim çok sevgili öğretmenlerim(!)

Halbuki, öğretmenimin beni iyi gözlemleyemediğini düşünüyorum. Neden? Çünkü, çocuk dediğin uslu olur, yaramazlık yapmaz, söz dinler, arkadaşları ile iyi geçinir, bağırmaz, koşmaz, asla terlemez, sadece siz beslediğinizde yemek yemek ister, meyveyi sebzeyi sevmek zorundadır özellikle de karnabaharı.. Bu  nadide sebze yemeğini yemiyorum diye - tam da anlattığım gibi - ağzıma kaşık kaşık dolduruşu ve benim sonrasında her yeri batırarak istifra etmem ve yine cezaya kalmam. Neden? Çünkü yemeği yemedim, itiraz ettim halbuki ben o sebzeyi sevmek zorundayım(!) e bir de üstüne her tarafı mahvettim, potansiyel suçlu kim? Tabi ki Nihan! Kısacası,  yönetebileceği, ipleri her an elinden olan bir çocuk hatta ve hatta daha net bir şekilde söylersek, bir kukla istiyordu kendisine..

Yönetemeyince de odaya kapatılan, güya zaptırapt altına aldığını sandığı kişi ben oluyordum. Halbuki, benim üzerime vurduğu kapı kilidini, kendi iç sesine de farkında olmadan eş zamanlı olarak vuruyordu..



Öğretmenime kızıyor muyum? Hem evet hem hayır.. Kızmamamın nedeni, O'nun da bu kalıplara sokularak yetiştirilmesiydi. Hemen çocukluk belirtileri gösterdiğinde bana verdiği cezaları, bir aşağı bir yukarı hızlı hızlı salladığı işaret parmağı, onun ebeveynleri tarafından da, onun ebeveynlerine de kendi aileleri tarafından yapılmıştı.. Bir yerde ne gördüyse, neyi kodlarına ve bilinçaltına eklediyse aynılarını da benim üzerimde deniyordu. Kızmamın sebebi ise, aynı gördüğü ve alıştığı gibi davranmasıydı. O bir öğretmendi ve elinde hiç işlenmemiş bir maden bulunuyordu. O madeni yetenekleri doğrultusunda yönlendirse, yahut nasılsa öyle bıraksa belki kömüre, kömürden de elmasa dönüşecekti.. ve elmasa dönüşmesi, bu kadar da beklemeyecekti.. Neyse ki, geç oldu fakat güç olmadı..

Demek istediğim, size kendi düşüncelerini empoze eden ve sizi, siz olmaktan çıkarıp, değiştirmeye çalışan tüm marka danışmanlarından uzak durun! Hatta -gerçek diyemeyeceğim çünkü gerçek çok başka- bulunduğunuz illüzyonun içerisinde dahi sizi değiştirmeye, sizi olduğunuz gibi kabul etmeyen her şeyden ve herkesten uzak durun..  Çünkü, siz zaten doğuştan bir markasınız! Tek yapmanız gereken, kendinizi bulmak ve gerçekten sizi anlayan, size rehberlik edecek şekilde davranacak olan bir marka danışmanı ile çalışmayı farketmeniz.


Marka nedir? Amerikan Pazarlama Birliği’nin (AMA) tanımına göre; ‘Marka; bir isim, terim, işaret, sembol ya da diğer göstergelerin bir satıcının ürününü diğerlerinden ayırt edici nitelikte olmasıdır’. Bu tanımlama; markanın gerek satıcılar gerekse alıcılar açısından taşıdığı öncelikli değeri ifade etmekte ve bir ürünü diğerinden ayıran marka yaratmanın anahtarının isim, sembol, işaret vb seçebilmek olduğunu belirtmektedir. Diğer bir deyişle marka, bir ürünün rakip markalardan farklılaşmasını göstergeler aracılığı ile sağlamaktadır. Bugün bir Koç Holding'in ya da Sabancı'nın logosunu gördüğünüzde zihninizde ilk uyanan duygu nedir? Kendi adıma her ikisi için de ayrı ayrı cevaplarsam biri güç, diğeri ise güveni temsil eder.

Kişisel markalama da aslında insanların zihninde oluşturduğunuz duygu ve verdiğiniz imaj, kelimeye dökersek ise, itibarınız ile ilintilidir. Ticari bir markanın adımları bellidir ve markalama süreci bir piramitten varolagelmektedir. Bir markanın bilinirliği tanıma ve/veya farkındalık meydana geldiği zaman oluşmaktadır. Mesela; eczanenin önünden geçerken yeşil beyaz renkte bir ilaç kutusu görmemiz direkt olarak Aspirin'i akla getirirken yani tanıma ortaya çıkarken ; acıktığımda ve hemen yemek yeme ihtiyacı olduğu zaman aklıma bir fast food zincirinin gelmesi veya susadığım zaman Coca Cola içme isteğimin olması yani farkındalığın ortaya çıkması, marka bilinirliğinin artmasını sağlamaktadır.


Ticari markalara uygulanan bu piramid, ne yazık ki kişisel markalama süreci içerisinde kullanmak için hiç de uygun değildir. Çünkü, insan bir ürün değil, bir varlıktır. İnsanın doğası ve özü doğuştan gelen özelliklerle doludur ve bu özelliklerin bu kategorilere sığdırılması pek de mümkün değildir. Kişisel markalama, tıpkı insan doğası gibi, doğal bir süreci ifade etmektedir. Çünkü siz bir ürün değilsiniz, sizin kendinizi olmadığınız gibi göstermeniz, tanınmanızı sağlar ancak şöhret olmaktan bir adım öteye geçemezsiniz.

Marka olmak ile şöhret olmak arasındaki ince çizgi de buradan gelmektedir. Marka, sürdürülebilirdir, uyandırdığı bir itibar vardır ve insanlar bu markaya ulaşmak ister. Şöhret ise, sürdürülmesi en zor olanıdır. Zamanın koşulu için de sabun köpüğü gibi bir anda varolursunuz, ancak güneşli hava gider yerine sağanak yağmur gelirse, e bir de zamanın koşulları da değişirse, sabun köpüğü gibi kaybolup gidersiniz. Öncelikle buna karar vermeniz gerek. Marka mı olmak istiyorsunuz, yoksa şöhret mi olmak istiyorsunuz? Aradaki fark çok basit ve tercih tamamen sizin..

Kişisel marka olmak istemiyorsanız nasıl davranmalısınız? yukarıda paylaştığım piramidi birebir kendi üzerinizde deneyebilirsiniz ve nasıl başarılı olamayacağınızı da böylelikle ölçümlemiş olursunuz. Kısaca kendinizi var olan bir kalıp içerisinde kurgularsanız, kendi benliğinize ve kendi özünüzü de bastırmış olursunuz. Dünyada..  hatta önce iğneyi kendimize batıralım, bu kadar başarısızlık gözümüzün önünde o kadar çok oldu ki.. Bugün hala niye bir David Beckham etkisi hala var düşündünüz mü? Yahut neden ülkemizden bir marka çıkmıyor, bunu da hiç düşündünüz mü?

David Bechkam marka olurken kendi doğasından, kendi özünden farklı bir yola sapmadı. Futbol kariyerinin son anlarına kadar futbol maçlarına çıktı, antremanlarına çıktı. Çünkü, onun asıl doğası ve var olduğu yer yeşil sahalardı.. Modellik, sosyal sorumluluk kampanyaları ise futbolcu kimliğinin önüne asla geçmedi. Kendini bir rol model olarak o kadar iyi bir şekilde markaladı ki, küpe takmayan erkeler bile sırf o taktı diye, küpe takar oldular.

Bir de bizdeki örneklere bakalım.. yine futboldan gidelim.. 2002 yılında Dünya Kupası'na katıldığımızda, Uzak Doğu semalarındaki İlhan Mansız fırtınasını hatırlıyoruzdur mutlaka.. Kimseyi yermek gibi bir niyetim olmadığını da en baştan belirtmek isterim. Kendisi gerçekten başarılı bir futbolcuydu ve yeşil sahalarda fırtına gibi esmekteydi ve neredeyse David Beckham ile yakışıklılık konusunda rakip gösterilirken, bir de baktık ki  işler tersine gitmeye başladı.. E peki sonra n'oldu? Sonrası yok..

Kişisel marka olmak istemiyorsanız eğer, kendinizi kalıplara sıkıştırmaya devam edin. Özünüzden sapın, farklı yollara girin. Kendinize en baştan bir marka değeri yaratın, imaj oluşturun, çağrışımlar ekleyin, kendinizi etiketleyin de etiketleyin.. İşte o zaman nasıl marka olunmayacağını da tahlil edin..

Marka olmak istiyorsanız, öncelikle kendi özünüzü bulun ve bu doğrultuda ilerleyin.. Koşullandıırılmadan, kalıplara sokulmadan, öğretilenler doğrultusunda doğru veya yanlışı bilmeden önce, nasıldınız ve hala nasılsınız, bastırdığınız özünüz duygularınız nedir bunu öğrenin.. Çünkü, kişisel markalama bir süreç değildir. 

"Bazıları ulu doğar; Bazıları ululuğu elde ederler. Bazılarına ululuk bahşedilir"-Shakespeare.. Bu sözü kişisel markalama sürecine uyarladığımızda, kısaca demek istediğimi daha açık bir şekilde dile getirebileceğim.. Herkes aslında bir markadır ve kendinden başka bir benzeri yoktur. Parmak izi, dil izimize varana kadar farklıyız.. Tekiz!

Bu sözdeki ululuğu elde edenler ve ululuk bahşedilenler şöhretleri; doğuştan marka olsalar dahi, bugün hayatımızın içerisinde olmayan, kendileri dışında başka kimliği ortaya koyan herkesi.. Ulu doğanlar ise; doğdukları özünü bulan ve uyanan bugün dahi hayatımızda olan markaları temsil etmektedir.

Geç kalmadınız, hikayenin geri kalanı halen yazılmadı, kalem sizin ellerinizde.. Uyanmanız dileklerimle..



Sevgiler,
Nihan.



1 yorum: