17 Ağustos 2015 Pazartesi

Değiş Ton Ton! Hop Hop!


Yeniden merhaba diyerek  yazılarımı okuyan okurlarımı, ilgisini çektiğim kişileri öncelikle selamlıyorum ve vakit ayırdıkları için de ayrıca teşekkür ediyorum.

Uzuun, epey uzun bir zaman bir şey yazamadım, yazmadım. Bahane sorarsanız eğer, insan kendisini kandırmak istedikten sonra bahane çok fakat bir sürü bahaneyi buraya tabi ki sıralamayacağım.

Bu kadar yazmamanın verdiği etkiyle sosyal medya, reklamlar, neler oluyor neler bitiyor her birini izledim, elimden geldiğince takip ederek doğru yorumlamaya çalıştım. Bu konuları durup da "bugün şunu yazayım" diye belirlemiyorsunuz yani kendi adıma konuşacak olursam, ben öyle yapmıyorum. Bir şekilde ne hakkında yazmam gerektiği kendi kendine oluşuyor. Oluştuktan sonra da biraz da demlemek kalıyor ki, damaklarınızda yavan bir tat bırakmasın diye..

Gözlem.. en sevdiğim ve en önemli özelliğim olduğunu düşündüğüm yeteneğim.  İnsanları, etrafı izlemeyi ve gözlemlemeyi seviyorum. İşte bu gözlem de bana bugün ki konuyu yazmam için bir olanak sağladı. Yavaş yavaş girizgahımı kapattıktan sonra "aman canım bu muydu yani? e bunu bizler de biliyoruz zaten, yeni bir şey değil" diyeceğiniz hisseder, hatta ilerleyen zamanlarda da duyacak gibiyim.

Konumuz, pazarlama ile gelişen ve pazarlamanın el attığı başka bir unsur olan kadın ve kadına yönelik güzellik algısının yıllar geçtikte, pazarlamanın dinamiklerine göre belirlenmesi  ve "şöyle kadın güzeldir", "böyle kadın daha güzeldir", bazısı da der ki "kadın doğal hali ile güzeldir" e haydi canım şimdi birbirimizi kandırmayalım.. Doğallığı seven insan sayısı -hele ki günümüzde- kadın veya erkek fark etmez, oldukça az. Bunu bir ortamdaki konuşmalardan, etrafınıza şöyle bir göz attığınızda gördüğünüz yapaylıkları fark ederek de kolayca kavrayabilirsiniz. Ancak, şuranın da altını bir çizelim ki, demiyoruz ki efendim bakımsız olmayın.. Bakımlı tabi ki olun ama öncesinde kendinizi olduğunuz gibi kabul edin. Detayların hepsi geliyor..

Durup düşündüğünüzde dünya aslında kadınlara çalışıyor.. Erkeklerin de yavaş yavaş fark edilir olduğu bir gerçek fakat kadın kadar değil. Her şeyden önce insan psikolojik bir olgu ve bu olgunun psikolojisini pazarlama yaptığınızı hissettirmeden organik bağ ile  kendinize bağladıktan sonra zaten gerisi çorap söküğü gibi geliyor.

Kadının parfümü, aksesuarı, çantası, ayakkabısı, makyaj malzemesi gibi gibi bir sürü şey ile bağlantılı ve bağımlı olduğunu görebiliriz. Bir de kadının dış görünüşü. Kilolu olmasın, belli hatlara sahip olsun, saçı uzun olsun'dan tutun da.. ; sabah kalktığınızda ise bir bakmışsınız kadın altın orana sahip olsun, kıvrımlı olsun, saçı kısa olsun.. Aaaa n'oldu trend değişti! haydi spor salonunun yolunu tutalım, vücut kıvrımlı olsun diye squat yapalım.  Kadın adeta her an, her gün, her yıl şekil değiştiren bir varlık olarak karşımıza çıkıyor. Bir bakıyorsunuz yılın en seksi mankeni "belirlenen ideal ölçüler"deki kadın olmuşken; bir başka yıl bakıyorsunuz "belirlenen ölçülerdeki en balık etli" kadın olmuş. E peki nereye kadar? Ta ki uyanana kadar, eh tabi eğer uyanmak istiyosanız.

Bakın gerçekten çok ilginç, sporlardaki sponsorluk gelirleri bile en başarılı kadına aktarılmıyor.. Yine spor yaparken en dişi gözüken, en cazibeli kadına veriliyor. Bu da kadının aslında zihinlerde çok öncelerden belirlenmiş bir güzellik algısının tohumlarının atıldığını, hem kadın hem de erkek zihninin bu tohumun yarattığı zehirli sarmaşıklar ile ele geçirildiğinin apaçık ortada olduğunu görüyoruz. Kısacası, güzellik yanılgısı.. Sokrates Dergisi'nde de ele alındığı gibi asıl noktalardan bir tanesi de erkeklerin zihnindeki "ideal kadın" normları.. Ancak bu bile her geçen gün değişiyor fakat değişmediğini de her yılbaşı gecesi Victoria's Secret defilesini izlemek için ekran karşısında ağızları bir karış açık kalarak izleyen erkeklerin hatta "onların" güzellik anlayışına hitap etmiyorsanız sizi "kız kardeş, kanka, asker arkadaşı" gibi görmeleri suretiyle, bu muhabbetin daha başka yanlarına da tanıklık etme şerefine (!) de nail ediyorlar.



Pazarlama görünüşümüzü nasıl değiştirdi peki? Bizler ne ara kendimizi sevmeyen, illa ki o çok beğendimiz insanlar olma uğruna bu kadar reddetik? Aynada her sabah kendimizle karşılaşmamıza rağmen, kendimizi neden bu kadar es geçtik? Sahi hiç mi sevmedik kendimizi?

Kendini sevmeyen insan, istediği kadar estetik yaptırsın, istediği kadar fit olsun ve istediği kadar  bakımlı olsun.. Bunların hepsi, kendisiyle baş başa kaldığı anda tıpkı çok güzel renkte olan bir balonun aniden sönmesine benzer. Sen kendini sevmiyorsun ki! Sen illüzyonu seviyorsun.. Olmak istediğin kişiyi seviyorsun. Hemen dipnot düşeyim, burada kimseyi hedef almıyorum, herkes istediğini yapsın ama bırakın da ben de kendi gördüğüm gerçekleri şurada rahatça bir paylaşayım. Başka bir dipnot daha, insanlar gerçeği sevmez.

Buyurun küçük anektodlarla hep beraber görelim, güzelliğin dönüşümünü..

Varan 1: "Birinci Dünya Savaşı sonrasına kadar, kadın imajı önemli ölçüden değişti. Dr. Charles Russell'ın 1753'te yayınlanan The Uses of Sea Water adlı kitabındaki iddialarıyla deniz suyu sağlık kaynağı olarak görüldü. Her yanı örten kullanışsız mayolar yerini 1900'lerin sonlarına doğru ince tek parça mayolara bıraktı".

Varan 2: "George Vigarello 1880'den sonra birçok Avrupa ülkesinde ve ABD'nin birkaç eyaletinde jimnastik derslerinin zorunlu hale getirildiğine dikkat çeker. Bununla beraber, birçok ülkede kadınların oy hakkı talep ettiği dönemde korselerin ve kabarık eteklerin oldukça kısıtlayıcı olduğu hissi yaygınlaştı. Trend belirleme gücüne sahip terziler kadınların görüntüsünü güzelleştirdi. Paul Poiret tarafından tasarlanan elbiseler vücudun doğal hatlarına uygundu; Gabrielle "Coco" Channel adı altında kısa ve kesinlikle özgürleştirici bir şekle büründüler."



Varan 3: "Elizabeth Arden bir isim olmaktan ziyade bir marka niteliği taşıyordu. Arden 1881'de Florence Nightingale Graham adıyla dünyaya geldi. Bayan Adair cilt bakımından ziyade cilt manipülasyonunda uzmanlaşmıştı. Florence Graham, Adair'den çok şey öğrenmişti. Florence ufak çapta cilt bakım kremi üreten Elizabeth Hubbard ile ortak olarak bu yolda bir sonraki adımı atmış oldu. Kremin egzotik bir ismi vardı: Grecian. Dikkat çekici ambalajı ve reklamları üst düzey piyasayı hedef alıyordu ve bunun sebebi salonlarının Beşinci Cadde'de yer almasıydı"

Peki buradan neyi kavrayabiliriz? Mark Tungate'in elinden çıkan ve kaynak olarak da belirttiğim bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Şimdi ise gelelim, Varan 3'ün barındırdığı "güzellik notları"na..

  • "Kadınların yaşlanma belirtilerinin utanılacak bir şey olduğuna ama yavaşlatılabileceğine inandırmak için abartılı hikayeler kullandı."
  • "Reklamları ve kliniğiyle bilimi bakım ve arzuyla birleştirdi."
  • "Kadınların yaşlanma korkularını artırarak milyonlar kazanma yeteneği günümüz güzellik sektörünün başlıca unsuru oldu."

Evet, kırışıklar.. Kırışıklıklar, kaz ayakları.. Bu sadece güzellik anlayışını değiştirdiği bir başka nokta.. Diğerlerine de girersem eğer blog yazısı olmaktan çıkacak konu, o yüzden mümkün olduğunca kısa yollardan dolaşmaya çalışıyorum.

Doğduğunuz andan, yaşamınızın sonlanacağı ana kadar yaşadığınız mutluklar, üzüntüler,  hayal  kırıklıkları ve daha nice duyguyu barındıran  ve o "istenmeyen" olarak işaret edilen o kırışıklıklar.. Bırakın her yaşın bir güzelliği yok mu? e hani vardı?

Ayna karşısında kendi kusurlarınızı bulmaktansa, ayna karşısına her geçtiğinizde kendinize bir öpücük gönderin, göz kırpın -evet biliyorum okurken komik geliyor fakat bir sabah bunu yaptıktan sonra, gününüzün de nasıl daha güzel geçtiğinize şahit olacaksınız- saçınızdaki tokayı çıkarırken bile kendinize nazik davranın, "of şuram şöyle, buram böyle" diyeceğinize kendinizi kabul edin. Ayna karşısında kendinizi sevin. Ancak bunu inanarak ve içinizden gelerek yapın.

Tabi ki ve elbette kilo olarak fazlalığınız olduğunu düşünüyorsanız spor yapın, beslenmenize özen gösterin. Bedeninize iyi davranın. Bakımlı tabi ki olun, kendinize saygınız için.

Kısacası, siz kendinizi sevdikten sonra bu dayatma güzellik algılarına kulaklarınızı tıkamaya başlayacaksınız.

"Bu hayatta garip olan tek şey, herhangi bir farklılığı garip bulmaktır." diyor Sevgili Ayşegül Didem.. Devamı ise, bir "tık" kadar yakın. Haydi durma, bugünden başla!





Sevgiler,
Nihan.




Kaynak: Sokrates Dergi http://www.socratesdergi.com/2015/07/22/guzellik-yanilgisi/, Mark Tungate Pazarlama Görünüşümüzü Nasıl Değiştirdi, MediaCat, İstanbul, 2012.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder